BIY

24 Aralık 2010 Cuma

En Müthiş Kadro

Hayırlısı olsun,

Allah; nazardan, çekemeyen kem gözlerden, sakatlıklardan korusun inşallah. Sene sonu ihtiyaca göre 2 nokta transfer daha yapılınca Türk futbol tarihinin en müthiş kadrosu kurulmuş olacak.

Cenk
Hilbert Sivok Ferrari Köybaşı
Ernst Fernandes
Simao Guti Quaresma
Almeida

Rüştü
Rıdvan Toraman Ersan Üzülmez
Necip Aurelio
Nihat Onur A.Kucik (Ekrem)
Bobo

En Büyük BEŞİKTAŞ

8 Ekim 2010 Cuma

Hangi Rotasyon?

Rotasyon kelimesi aslında daha çok Basketbolda kullanılır veya bizler basketbol maçlarında sık sık duymuşuzdur. Yakın zamanda bunun en güzel örneğini Dünya Şampiyonasında yaşadık. Her periyotta neredeyse farklı bir 5 ile oynayan Milli Takımımız (bu tempoya ayak uydurmak, bir sonra ki güne de hazır olmak için) güzel uyguladı bunu ve Hidayet, Ersan, Kerem dahil herkes girdi rotasyona. Bu sayede yıldızlarımızdan da maksimum verim aldık.

Rotasyon aslında takımın yıldızlarından en iyi şekilde faydalanmak ve diğer oyuncuları da yoğun maç temposunda güçlü tutmak için yapılır. Peki Schuster ne yapıyor rotasyon adı altında. Takımın yıldız oyuncularını (Ernst, Quaresma, Guti) sürekli oynatıyor, sakatlık olmadıkça. Trabzon maçında Ernst ben de artık insanım dedi ve sezonun en kötü (kapasitesine göre) oyununu oynadı. Buna rağmen yabancı sınırlamasına takılmasa yine de oyunda kalıyordu.

Ernst Beşiktaş’ın oynadığı 15 maçın tamamında ilk 11 de oynuyorsa bu nasıl rotasyondur böyle diye sorulmaz mı hiç? Quaresma 15 maçın 12’sinde 11 de 1’inde de sonradan oyuna giriyorsa (oynamadığı iki maçta sakattı) bu nasıl rotasyondur böyle diye sorulmaz mı hiç? Aynı şekilde Guti kendi hazırlık dönemini bitirdikten sonra (takıma geç katıldığından) 10 maç görev alıyorsa bu nasıl rotasyondur böyle diye sorulmaz mı hiç?

Ama soran yok. Soran olmadığı içinde Quaresma ve Guti sakat, Ernst’in de Trabzon’da ne halde olduğunu gördük. Basın ve Tv yorumcuları Beşiktaş rotasyon yapıyor diye tartışıp duruyor ama Beşiktaş Rotasyon yapmıyor.

Rotasyona giren oyuncular Bobo hariç zaten alternatifi oynadığında kimsenin sesini çıkarmayacağı oyuncular. Hakan-Cenk, Üzülmez-Köybaşı, Toraman-Zapo-Ferrari, Ekrem-Erhan, Holosko-Nihat, Hilbert-Tabata, Nobre-Bobo.

Necip’i yazmıyorum çünkü Aurelio geldikten sonra rotasyondan çıktı ne yazık ki. Artık Aurelio banko oynayacak, Guti veya Ernst sakat olmadığı müddetçe Necip kenarda bekleyecek. Sonrada rotasyon yapılıyor diye konuşulacak.

Peki Bobo’yu rotasyona soktukta iyi faydalanabildik mi ona bakalım son olarak. Oynadığımız Fenerbahçe-Trabzon karşılaşmalarında deplasmanda oynadığımız için en çok ihtiyaç duyduğumuz oyuncu Bobo ama oynayan Nobre. Hiçbir zaman oynamasının bir mantığını yok ama hadi diyelim İnönü’de oynuyoruz, baskı ve yan top yapacağız o zaman mecbursan oynat, Bobo otursun. Ama deplasmandaki çok önemli derbilerde hangi mantıkla Nobre oynar Allah aşkına. Guti topu alıyor, arka taraf yayla gibi açık top atacak, Nobre, nobre nobre (bu ikilemeyi size bırakıyorum ama bu da oturdu bence) bakınıyor, bekliyor. Arkaya koşu yapacak oyuncu oynatmayacaksan o zaman Guti'ti niye oynatıyorusun?

Bu hataların acilen düzeltilmesi gerekiyor, yoksa çok iyi başlamamıza rağmen hem Avrupa’daki hem Türkiye’deki hayellerimize çok yazık olacak.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Schuster Böyle İstedi?

Çok rahat kazanacağımız bir karşılaşmayı zora sokmanın mantığı nedir acaba? Doğru tercihler yapılmış olsaydı bunun gerçekleşeceğinin en güzel kanıtı da ilk 25 dakika.

Bu süreçte Nobre yerine Bobo, Nihat yerine Tabata veya Holosko (18'de bile yok), Aurelio yerine Necip, Hakan yerine Cenk olsaydı iddia ediyorum bu durumdaki Fenerbahçe ile 10 maç yapılsa 8’ini Beşiktaş alır 2’si de berabere biterdi.

Kontrol bizde top bizde ama Guti’nin attığı ve atacağı toplara koşacak golü atacak oyuncular sahada değil. Maçın başında Guti’nin attığı topta Nobre yerine Bobo olsa gol veya penaltı-kırmızı kart olurdu. Golümüzde zaten Guti ve pasına doğru düzgün koşu yapan Bobo oyunu ile geldi. Her şey bir yana Bobo ve Cenk ile maça başlanılmaması affedilir gibi değil.

Hakan’a çok geçmiş olsun ve en kısa zamanda sağlığına kavuşması dilerimi gönderiyor, Schuster’in de Hakan’ın son tercih olması gerektiğini artık anladığını da umut ediyorum. Yenilen gol maçın ikinci kırılma anı oldu. Fenerbahçe’nin tek şansı yan toplar ve biz kalede yan top özürlüsü Hakan’la başlıyoruz. Olacak iş değil. Kaleci hata yapar tabii ki ona lafımız yok ama Hakan’ın yenilen golde topa çıkışını izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Aslında Hakan’ın sakatlanıp Cenk’in girmesi de şansızlık gibi gözükse de Beşiktaş için şans oldu.

Schuster’in oyuncuları tam olarak tanımadığını maç kadrosundan sonra Ekrem sakatlanınca bir kez daha görmüş olduk. Burada yapılacak en iyi tercih yabancı kontenjan sorunu da yokken Hilbert’in sağ beke geçmesiydi. Avrupa maçındaki performansı tartışılır belki ama daha önce Stuttgart’ta çok kez oynadığı bir pozisyon burası. Niye hiç denenmiyor zaten anlamıyordum ama Ekrem sakatlanınca kullanılmaması akıl alacak gibi değil. Bu durumda da kullanılmayacaksa yabancı kontenjanını boşuna işgal etmesinler ve devre arasında iyi bir oyuncu alınsın.

Diğer alternatifler de Aurelio’nun sağ beke alınarak Necip’in orta alana alınması veya Toraman’ın o bölgeye alınarak Adem’in stoper’e kaydırılmasıydı. Ama hayatında ilk defa sağ bek oynayacak bir adamı gidip sağ beke aldı. İbrahim Üzülmez her türlü saygı duyulacak bir adam gerçekten elinden geldiğince yapmaya çalıştı ama bu yapılan hatalı değişikliği eleştirmemize engel olamaz.

İsmail’den çok şey bekliyoruz ama olmuyor bir türlü. Defans yapmayı beceremiyor bir türlü. 1,5 senedir Üzülmez’i seyrediyor beraber idman yapıyor. Ya insan nasıl hiçbir şey öğrenmez. Üzülmez’in jübile yapmadan Beşiktaş’a yapacağı en büyük katkılardan bir tanesi de İsmail’e defans yapmasını öğretmek olacaktır.

Nihat’ın çok iyi bir psikolog ile en kısa zamanda terapiye başlaması gerekiyor. 70-80’ler de ciddi baskı yokken sağ açıkta taç çizgisinin orada topa vuramayarak yere düştüğü an çaresizliğinin ve bitmişliğinin resmiydi. Kendisi profesyonel destek almayı akıl edemiyorsa yönetimin bunu sağlaması lazım. Yönetimin işi sadece milyon euro’lar vererek oyuncu almak değildir. Aldığı oyuncudan da en iyi şekilde faydalanmak için de ne gerekiyorsa yapması gerekir.

Guti ve Quaresma’yı izlemek gerçekten çok büyük bir keyif. Umarım artık transferler bu şekilde devam eder. Oyuncu almak için oyuncu almak yerine az ama öz oyuncu alarak bir-iki sene içinde çok daha iyi bir takım olabiliriz.

Oyuncuların atmosfer ve saha zemini kontrolü için ilk sahaya çıktıklarında (11’ler açıklanmadan) Necip’in yüzünü gördüğümde 11’de olmadığını yüz ifadesinden anladım. Ne kadar çok üzgün olduğu ve hayal kırıklığı yaşadığı (Cenk içinde geçerli) net bir şekilde görülüyordu. Maçın berabere bitmesi kadar bu sahneyi görmekte moral bozucuydu.
Schuster Aurelio’yu oynatacağım diye inşallah Beşiktaş’ın geleceği ile oynama devam etmez.

22 Ağustos 2010 Pazar

Nazar Boncuğu

Bu kadar çok gündemde kalınca, bu kadar çok yıldız alınca ister istemez insanların gözü kalacaktı. Q7, Guti, Robinho derken göze geldik, bu karşılaşmada kem gözlerden korunmak için “Nazar Boncuğu” olsun.

Şaka bir yana güzel ve güneşli günler görebilmek için bu karşılaşma; yönetim ve teknik kadroya da “Ders Boncuğu” olmuştur umarız.

“Bir zincir en zayıf halkasının gücü oranında güçlüdür” bu sözü transferin son günlerinde sabah, öğle, akşam akıllarına getirmeleri gerekir.

Şu ana kadar yapılan transferler -Hilbert hariç- çok doğru tercihlerdi. Son hamleleri de doğru yaparsak iyi bir takım olma yolunda emin adımlarla ilerleriz. Emin adımlarla ilerleriz diyorum çünkü bunun için belki de 1 yıl sabretmek gerekecek. Bu sezon bölgeler arasında bayağı uçurum oluştu. Bir transfer sezonunda tüm ihtiyaçları gidermek mümkün olmayabiliyor. Önümüzdeki sezon başında eksik bölgelere (sağ-sol bek, ön libero, sağ kanat, forvet) yapılan transferlerle kalıcı başarılara yelken açılabilir.

Şampiyon olabilmek için tüm hatlarının güçlü olduğu bir takım kurmak gerekir. Yoksa alınan yıldızlarla dengesizlikler takımı yaratarak, hayal ettiğimiz başarıları sadece rüyalarımızda görürüz. Yani Robinho’nun alınması kadro yapısı olarak bütün dengeleri altüst edecektir. (Ekonomik dengelere değinmiyorum çünkü denge veya ekonomi diye bir şey zaten kalmadı artık.) Burada acil ihtiyaç duyulan transfer forvet’tir. Sonra ön libero, sağ kanat, sonra da sağ-sol bek’tir. Robinho sağ veya sol kanat oyuncusu olur bu takımda yani Q7’nin ters kanadında. 4-3-3’te. Çok net görülüyor ki bu da bizim şuan ihtiyacımız olan bir şey değil.

Bu transfere taraftar için de ihtiyaç yok. Çünkü Q7 ve Guti ile taraftarda zaten istenilen heyecan yaratıldı. Stat doluyor, formalar ve kombineler satıyor. Hatta Kartal yuvalarında forma yok, 2 haftadır forma bulamıyoruz. (Ürün satma pazarını yönetmek içinde hazır ve profesyonel olmak lazım ancak görülüyor ki değiliz.) Stadın kapasitesi de belli. Daha ne kadar kombine satılabilir. Sanki stadımız 50 bin kişilik. Bitirin yeni stadı o zaman 2 tane değil 5 tane yıldız alın. Yani kombine içinde, forma satışı içinde, stadı doldurmak içinde Robinho’ya ihtiyaç yok.

Maça gelirsek; Schuster’e Türkiye ligini Finlandiya, Norveç vb. liglerle karıştırmaması için çok iyi telkinde bulunulmalı. Tayfur Hoca’yı tribünden daha iyi analiz yapsın diye yukarı gönderdi ama sanki Hoca Türkiye ligini tanıması için kendisi çıksa daha iyi olacak. Bu yanlış’tan bir an önce dönülmeli, Tayfur Hoca veya başta bir Türk hoca Schuster’in yanına gönderilmeli.

Kadroları görünce bu gecenin hüzünle bitebileceğinin şimşeği eminim ki tüm taraftarların kafasında çakmıştır. Viktoria Plzen maçında hatasını görüp ikinci yarı Necip’i alıp oyunu dengelemişti, bu maçta da nasıl olsa ikinci yarıda hatadan döner dedik ama hatada ısrar ettiğini görünce şüphe ortadan kalktı ve biz akşam yeniliriz dedik. Aynen öyle de oldu. Hatta Belediye Beşiktaş’ın yaptığı saçma ofsayt taktiğine orta çizgiden adam çıkarmayı akıl edebilse daha kötü bir sonuçla da karşılaşabilirdik.

Ernst hiçbir karşılaşmada yalnız oynatılmamalı, Guti ile oynarken hadi denenebilir belki ama diğer durumlarda akla bir getirilmemeli. Takım 11’ini yazarken Ersnt’in yanına Necip yazılmalı ondan sonra kadro oluşturulmalı. Bu maçta gösterdi ki uzun lig maratonu ve kupa maçlarında bu ikili bize yetmez. Yerli veya yabancı takviye yapılmalı, yapılamazsa Fink kesinlikle gönderilmemeli. Delgado ve Tabata arasındaki tercih artık doğru veya yanlış yapılmalı. İkisi birden takımda tutmak bölgelerdeki alternatif dağılımını etkiliyor.

Erhan mecbur kalınmadıkça kadroya alınmamalı. Zincir’in sağlamlığı burada işte ortada: bir tarafta Q7 bir tarafta Erhan. Böyle olunca da senin zincirin Erhan kadar güçlü oluyor işte. Rıdvan gelene kadar burada Ekrem ve Toraman kullanılmalı. Hilbert çok net görülüyor ki kanat oyuncusu değil illa ki oynatılması gerekiyorsa sağ bek’te denenmeli. Ersan kadroda sırıtmadı, ligde ofans kontenjanını açmak için kullanılabilir gibi gözüktü.

17 Mart 2010 Çarşamba

TÜM BEŞİKTAŞ'LILARA ÇAĞRI

Evet Beşiktaş üzerinde yıllardır devam eden oyunlar planlı programlı bir şekilde devam ediyor. Fenerbahçe ve Galatasaray sistemin ana unsuru diğerleri de tamamlayıcısıymış gibi futbol yönetiliyor. Hazırladığım analiz bunu çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Aslında hiç bir açıklama yapılmadan sadece analiz yayınlansa bile neyin ne olduğunu ve ne yapılmaya çalışıldığını futboldan anlamayan bir insan bile anlar.

Takımların maçlarını oynadığı günlerin analizi (programı açıklanan 28'inci hafta dahil)


Beşiktaş
Cuma = 8
Cumartesi = 13
Pazar = 3
Pazartesi = 2


Fenerbahçe
Cuma = 1
Cumartesi = 8
Pazar = 16
Pazartesi = 2

Galatasaray
Cuma = 2
Cumartesi = 3
Pazar = 18
Pazartesi = 4

Beşiktaş'ın Pazar günü oynadığı 3 maçın 2'si deplasman ve 1'i de Galatasaray derbisi, yani Galatasaray'ın kontejyanından oynamışız onu da! Lig bitecek ama Beşiktaş'a Pazar günü kendi evinde hiç maç oynatılmamış? Yazıklar olsun!

Şampiyonlar ligi ve UEFA maçlarını bahane olarak öne sürecekler için bu ay'ın programı şöyle: Çarşamba tehir maçı Belediye ile, Pazartesi-Denizlispor, Cuma-Kasımpaşa, Cumartesi-Eskişehirspor yine Cuma-Ankaragücü. Kulübün ismini Cumaspor, Haftaiçispor olarak değiştirelim bari de içleri rahat etsin! Final haftalarına gelinmiş, biraz olsun adeletli dağılım yapın bari. Ama nerde?

Bu analizi inceledikten sonra, bu dağılım oluşmasına ne olursa olsun aslında izin vermemesi gereken Yönetim başta olmak üzere tüm Beşiktaş'lıları ;

Beşiktaş'ın ne kadar büyük bir kulüp olduğunun,
Tv'de yayın boşluklarını ve günleri dolduran kulüp olmayacağının,
En önemlisi taraftarından koparılamayacağının,

anlaşılmasını sağlamak için göreve davet ediyorum.

Not: Konu hakkında yazılarım devam edecek...

6 Mart 2010 Cumartesi

Çomak Sokmak

Artık puan kaybının telafi edilemeyeceği haftalara girdik. Kayserispor maçı bu anlamda çok ama çok önemli bir maçtı. Mustafa Denizli belkide bunun korkusu ile kumar oynadı. Şansının da yaver gitmesi ile kazandı. Ancak bu kazanılan maç kesinlikle doğru budur havasına sokmamalı Hocayı.



Skor yazarlığı yapmayıp gerçekleri, desti kırılmadan yazalım biz yinede. Çünkü basında yine Mustafa Hoca göklere çıkartılıyor.



Kontrollü oynak adına Toraman'ı ön liberoda kullanmak yerine Hoca Necip'i kullanmış olsa hadi bir şekilde olabilir diyebilirdik. Ancak Toraman'ında önlibero oynadığı bu kadro çok riski bir kadroydu. Çünkü oraya Toraman girince hem pas trafiği bozuluyor hem de Toraman'a güvenip Ersnt ve Fink arkalarını toplamıyorlar. Düzgün çalışan düzene kendimiz çomak sokmuş oluyoruz bir yerde.



Orta sahayı tabii ki güçlü tutmamız lazım ancak bu orada stoper oynatarak, sağ bekte stoper oynatarak olmaz. Daha doğrusu her zaman olmaz. Maçın başında atılan gol Beşiktaş'ın kalesinde olsa ne olacaktı? sorusuna verilecek sağlıklı cevaplar aslında herşeyi açıklıyor.



Futbolun artık herkes tarafından bilinen basit bir kuralı var: Biliyoruz ki savunma ağırlıklı oynayan takımların gol yeme riski daha fazla. (Ki Beşiktaş genelde bu golleri yiyiyor). Onun için topa daha fazla hakim olmaya çalışmalı, daha çok pas yapmalı ve topu daha çok ileri de tutmalı çalışmalı.



Yine oyuncu değişikliklerinde geç kalındı. Tabata'ta iyi oynamaya başaladığı için resmen cezalandırılıyor. Maçta skor avantajı ele geçirdikten sonra ikinciye yarıya girerken niye Tello ile değiştirilmez anlamıyorum. Hazır açık alan var, bul üçüncü golü rahatla. Kayseri golü 60'larda bulsa nasıl çıkacaktı 90 dakika.



No olur artık şansa bırakmayalım maçların sonucunu, doğru kadro ve doğru oyuncu değişiklikleri ile şampiyonluğa emin adımlarla ilerleyim.



Bu kadro şampiyon olamazsa çok yazık olacak çünkü.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Açık Açık Gidiyor!

Gaziantep-Galatasaray-Kayserispor maçlarında alınacak 9 puan Beşiktaş'ın neredeyse şampiyonluğu ilan etmesi demek olacaktı ama bu fırsat kaçırıldı. Galatasaray beraberliğinden sonra artık işler hiçte kolay olmayacak. Kayserispor maçında alınacak olası bir mağlubiyet Beşiktaş için ligin bitmesi demek olacak.

Gelelim derbiye. Mustafa Hoca alışkanlıklarından vazgeçmedi ve şapkadan tavşanlar çıkarttı yine. Bence artık derbi maçları öncesi ilk 11 için yarışmalar düzenlenmeli. Zira sayısalı tutturmak Denizli'nin çıkartacağı 11'i tutturmaktan daha kolay. Beşiktaş kasasına iyi kötü bir ek gelir olur en azından.

Tabata'nın verimi son iki maçta artmışken tekrar onu kesmenin, hatta sonradan oyuna dahil etmeyi bile düşünmeyecek kadar unutmanın anlamı neydi anlayamadık. Asist yapabilecek gol atabilecek bir oyuncuyu unutmakla Hoca direkt maçın kaderini etkiledi.

Durap top, duran top, duran top... Olmuyor, olmuyor, olmuyor. Maçın ilk yarısı bitirken 10'un üzerinde korner ve bi o kadar serbest vuruş kullanıldı. Yine hepsi çöpe gitti. Yazık gerçekten çok yazık. (Bu arada geçen hafta Antep'te 60'ıncı dakikada bu SIFIR'dı.) Ne olur artık bu soruna bir çözüm bulunsun. Avrupa'dan bu konulara hakim bir eğitmen getirilsin. Nasıl kaleci antrenörü varsa duran top organizasyonları içinde antrenör olsun.

Kadronun haricinde aslında maçın kırılma anları oyuncu değişiklikleri ile yaşandı. Mustafa Hoca Nobre-Holosko, Bobo-Nihat değişikliği ile Galatasaray'a oyuna ortak olma şansı tanıdı. Çünkü o ana kadar sadece savunan rakibi o andan sonra ileriye çıkmaya başladı.

Aslında en güzeli ikinci yarıya direk Holosko-Bobo değişikliği ile başlanmasıydı. En kötü 60'ıncı dakika değişikliğinde bu yapılmalıydı. Hatta başta yapılan hatadan dönülüp Tello-Tabata değişikliği ile birlikte yapılmalıydı. Çok ama çok büyük bir hata yapıldı, çok ama çok büyük fırsat kaçırıldı.

Nihat bu takımda oynatılmak isteniyorsa İspanya'da oynadığı gibi oynatılmalı. Ya Bobo ile ya Nobre ile forvet oynamalı. Yoksa hem Beşiktaş hem de Nihat zarar görmeye devam eder. Bu sistemde ve dağılımda hiç faydası olmuyor aksine zararı oluyor. Hoca bu gerçeği kabul etmeyip ısrar ediyor ama birilerinin bu gerçeği Hoca'nın anlamasını sağlaması lazım.

Anlatmaz iseler biz onlara açık açık, göz göre göre şampiyonluğun nasıl kaçırıldığını anlatmaya devam edeceğiz, içimiz acıya acıya...

15 Şubat 2010 Pazartesi

İçlerine Ne Kaçmış?

Bir takım şampiyonluk maçlarını nasıl bu kadar karaktersiz ve ruhsuz oynar? Bunun cevabını verebilecek biri var mı Allah aşkına. 3 maç ya 3 maç! Kazansan bu 3 maçı şampiyonluğa adımınızı atacaksınız! O kadar önemli ki idrak edebilene, görebilene.

Maçtan sonra oyuncuların maç yorumlarına dinliyoruz, "Galatasaray maçında %100 performansımızı sahaya yansıtıp telafi edeceğiz" diyorlar.

Peki niye bu maçta bu kadar kötüydünüz? Niye mücadele etmediniz? Dakikalar 60-70 Gaziantep yine korner kullanıyor, ekran da korner analizi çıkıyor. Beşiktaş SIFIR, Gaziantep DOKUZ korner kullanmış. Kaleye çekilen şutların analizini yazmaya utandığım için yazmıyorum. Oyuncular oynamamaya utanmıyor ama biz yazmaya utanıyoruz.

Ligin devre arasında güçlü rakiplere karşı iyi mücade eden gençler nerede? Frank Lampard'tan bile daha iyi olacağına inanılan Necip, içine Cafu kaçmış benzetmesi yapılan Rıdvan nerede? Herhalde başta Mustafa Denizli'nin sonra da saha da oynayanların içine bişey kaçtı da bu kadar kötü yönetiyor, bu kadar kötü oynuyorlar. Mustafa Hoca'nın içine 3. lig hocası, oyuncuların içine de amatör lig oyuncularının kimlikleri kaçtı herhalde!

Ekrem Dağ'ın oynadığı oyun kadar mı oynayamayacak Rıdvan'da oynatılmıyor. Yediğimiz ilk gol, kalemizde gördüğümüz çoğu pozisyon o kanattan geldi. Hadi defansta çok kötü ofansta bişey yapsa bari ama O da yok. Takım hep 36'lık Üzülmez ile sol kanattan bişeyler yapmaya çalışıyor. Sağ kanattan bir tane doğru düzgün atak yok. Rıdvan savunma düşünülerek oynatılmıyor belki ama kesinlikle Ekrem'in yaptığı kadar savunma yapar ve en önemlisi bindirmeleri ile faydalı olur.

Fink için bıktık artık yazmaya onun için onun hakkında uzun yazmayacağım ama onun gibi bir oyuncu için NECİP kullanılmıyor ya insanın içi acıyor. Yazık çok yazık. Fink ile birlikte Fabian Ernst'te köreliyor. Fink Ernst'i örnek alacağına Ernst Fink'i örnek almaya başladı. En kötü oyununu oynadı belki de geldiğinden beri. Acil bir şekilde kendine çeki düzen vermesi lazım.

Omurga çökünce başarıda gelmiyor. Ferrari gidince zaten omurga ciddi sarsıldı, üstüne bir de Ernst böyle oynarsa şampiyonluk hayal olur.

Son olarak maça şöyle de bakılabilir: İ.Üzülmez, İ.Toraman, E. Dağ, İ.Köybaşı, Tabata. Seneye de Cesar Souza 15 milyon euro ve Olcan da 10 milyon eura ya alınacağı için Gaziantep neredeyse ikinci takımını yenmiş oldu aslında.

9 Şubat 2010 Salı

Keskin Viraj


Gençlerbirliği maçındaki ilk yarı ve ikinci yarının son 20 dakikası şampiyonluk yarışında sonuna kadar Beşiktaş'ında olacağının habercisi gibiydi. Nihayet pas yaparak futbolun oynandığını, kanat bindirmelerinin oyunu açtığı ve duran toplarında etkili olabileceğini gördük. Onlarca sıkıntılı maçtan sonra ilk defa derin bir ohhhhh çekebildik. Ama...


Yetmez. Yetmemeli. Çok zor ve uzun bir yol var ligin sonuna. Gençlerbirliği maçındaki 40 dakika yapılan tempo, 60-70 dakikalara çıkarılmalı.


Bir de artık 11 kişi oynatmalı takımı Mustafa Denizli. 60'da veya 75'te yapılan değişikliklerle ben maçı koparırım düşüncesinden vazgeçilmeli artık. Gençlerbirliği maçında tuttu ama genel de tutmuyor bu düşünce. Ki Gençlerbirliği 2-1 öne geçecek pozisyonu da buldu!


Maça çıkan kadroya saygı duyalım tamam ama gününde olmayan ve kötü oynayan oyuncuyu da 60-75 dakika saha da tutmayalım. Kimi yazacağımız belli aslında TELLO. Vazgeçilemiyor, kazanalım diye uğraşılıyor ama olmuyor işte. Sahaya çık hiç oyun oynama diye para alsa bu kadar kötü oynayamaz herhalde. Ne ofansta var, ne defansta var.


Ümitle ısrar ediliyor ama 30 dakika da belli oluyor be Hocam. Tekrar ediyorum tamam ilk 11'de başla ama eskisi gibi olduğunu gördüğünde de zorlama lütfen.


Tabata'nın golü teknik ve estetik olarak çok güzel bir goldü ama izlemeyenler Sivok'un attığı golü bir de başından izlesin lütfen. Topu kapışı, driplingi ve plasesi harikaydı. Defans ve orta saha bu çıkışları daha çok yapmalı.


Orta alanda Necip Uysal niye unutuldu yine anlamıyorum. Fink'in yerine kesinlikle Necip Uysal kullanılmalı. Fink maç koparıldıktan sonra son 30 dakikada oynatılmalı.


Gaziantep, Galatasaray ve Kayserispor güzergahında keskin viraja girildi. Bu maçları kayıpsız geçmek kazanılacak güvenle de şampiyonluk kapısını ardına kadar açacak hatta bir adım da içeri girilmesini sağlayacaktır.


Her maça çok iyi konsantre olmalı, her maça şampiyonluk maçı havasında çıkılmalı.


Maçı son 15 dakika da yapılacak hamlelerle kurtarma sevdasından vazgeçilmeli, golü rakipten önce bulup açık alanda daha başarılı olan Holosko, Nihat, Tabata, Yusuf gibi oyuncularla maçı koparmaya çalışmalı.


Bu şekilde hareket edilirse Türkiye'nin en iyi ve alternatifli kadrosu keskin virajı otobanda yolculuk ediyormuş gibi rahatlıklı alacaktır.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Önemsiz Kulüp

Cuma sabahı NTVSpor'da spor haberlerine denk geldim. Akşam maçımız var, hafta sonu Başkan'lık seçimimiz var ya seyredeyim dedim.

Demez olaydım.. İlk haber Galatasaray'ın transferi. Olabilir adamlar transfer yapmış. İkinci sıra Fenerbahçe'nin pazar günü yapacağı maçın haberleri son haberde Futbol federasyonu ile ilgili bir konu.

Yani; Akşam maçı olan, hafta sonu kongresi olan kulüp yok sayılıyor.

Evet maalesef artık Beşiktaş; gazetelerde arka sayfalar da, haberlerde de en son veya hiç haber edilmeyen bir kulüp. Beşiktaş'ı bu duruma getirenlere yazıklar olsun.

Şampiyonlar ligi son maçından sonra yazdığım "Şampiyonlar Ligi Yayın Rezilliği" yazısı da yazının devamı olsun okuyamayanlar için.

"Beşiktaş'a yapılan haksızlığa ve hatta saygısızlığa neden izin veriliyor? Neden yönetim sesini çıkarmıyor? Stada gidemeyen milyonlarca taraftarın hakkı değil mi Şampiyonlar Ligi'nin heyacanını yaşamak?

Konu şampiyonlar ligi yayın rezilliği! Son CSKA maç günü tüm gün heyecandan yerimizde duramadık, akşam olsunda Beşiktaş'ımızın Avrupa kupası heyacanını yaşayalım diye! Maç heyecanını, maç öncesi yayınları bırakın takım kadrolarını bile maç başladıktan 3,5 dakika sonra öğrenebildik. (Gerçi Mustafa Hocanın çıkardığı kadroyu görünce bütün heyecanımız kaçtı ama o konuyu maç yazısında yazdık.)

Ya olacak iş mi bu? Bu kadar önemsiz, bu kadar değersiz mi bu takım, milyonlarca izleyici. Maçın ilk yarısı bu haksızlılığı hazmederek geçtiği için maç falan seyredemedik. Para kazanmak için tabii ki reklam koyacaksınız ona lafımız yok ama maçtan önce ki diziyi o haftalık kaldırsanız veya erken bitirseniz olamaz mıydı? Yarım saat stadın atmosferini yaşatmalı, takım kadrolarını vermeli; analizler ve yorumlar yapmalıydınız. Ama çok görüdünüz işte bunu bizlere.

Merak ediyorum, Fenerbahçe veya Galatasaray ın maçı olsaydı böyle bir şey yapmaya cesaret edebilir miydiniz? Saat 20.00 den itibaren yayın yapmaya başlardınız o zaman.Star TV yi ne kadar eleştirsek ne kadar yazsak azdır onun için daha fazla uzatmıyorum ama çok çok ama çok ayıp ettiler. O akşam ki önemsemezlik sadece yayıncı kanal ile sınırlı değildi.

Her hafta onlarca lig maçından önce yayın yapan diğer kanallarda da spor kanalları dahil maç öncesi yayını yapılmadı. Herhangi bir lig maçından daha mı önemsiz Avrupa Kupası maçı.

Beşiktaş'ı bu kadar önemsiz gören herkese teşekkür ediyorum. Beşiktaş'ı haklarını savunamayan Beşiktaş yönetimine de çok teşekkür ediyorum."

AHESTE AHESTE

Öncelikle 2. yarıya galibiyetle başlamak çok önemli idi. Bunu başardığı için takımımızı tebrik ediyorum. Hatta her zaman en çok eleştirdiğimiz, bu şekilde devam ederse her zamanda eleştireceğimiz Mustafa Hoca'yı da mantıklı denilebilecek bir kadro çıkardığı, özellikle doğru oyuncu değişiklikleri yaptığı için tebrik ediyorum.

Şimdi gelelim eleştirilerimize.

Bu oyun anlayışı ile bu temposuzlukla ile şampiyon olunmaz. Hücuma çıkarken takım KARTAL gibi çıkması gerekirken aheste aheste keklik gibi çıkıyor. Böyle olunca da rakip gardını alıyor, pozisyona giremiyorsun.

Ayrıca belirli periyotlarda da olsa pres yapıp baskı yapılamıyor, rakip kendi sahasına mahkum edilemiyor. Daha önce ki yıllarda kurulan baskı ve üst üstüne yapılan bindirmelerle gol bağıra bağıra geliyorum derdi. Şimdi golü bırakın pozisyona bile girebilmesini ümitle 90 dakika bekliyoruz.

Maçın ilk yarısında kaleye giden şut bir adet. O da 20 dakika da Fink'in sağdan çıkardığı topa Bobo vurdu. İkinci yarı da aynı mantık ile giderken yan hakemin penaltısı ile gol geldi.

Bu takımın hücum oyuncularının tamamının psikolojik tedavi görmesi lazım. Golden önce hadi rakip kapandı üretken olamadınız diye iyimser olalım! Golden sonra ki karmaşa neydi öyle. Gerçi onlara bile pozisyona girdik diye şükür ediyoruz.

Biraz ayağa top yapabilmeyi, boş alanlara akıllı koşular yapabilmeyi becerebilseler maç 2-0 olacak, garantileyeceksin 3 puanı. Ama nerde o yetenek. Ya Fink bile ofansif olarak olumlu işler yapmaya çalışıyor bizim hücum silahlarımızın tamamı kendileriyle cebelleşiyor.

Necati'nin 82'inci dakikadaki kafa vuruşu gol olsa -ki olmaması büyük bir mucize- nasıl kalkacaktınız altında merak ediyorum.

Lütfen artık Beşiktaş'ta oynadığınızı Kartal olduğunuzu hatırlayın ve aheste aheste oynamaktan vazgeçin.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Kimlik Bunalımı

Beşiktaş çok kötü bir kimlik bunalımı yaşıyor ve maalesef bunun önlemini alacak profesyonel bir kadrosu yok. Yönetimi seçim telaşına düşmüş. Yaptıkları yapacaklarının teminatı olarak seçime girmesi gereken yönetim vaatlerle seçime hazırlanıyor! Hatta nasıl bir hazırlıktır ki bu Başkan Kasımpaşa maçını seyretmedim, kötüymüşüz diyebiliyor.

Neymiş kulübü profesyoneller yönetecekmiş... Stat yapılacakmış...

O profesyonellerin çalışması için kulübün milyonlarca dolar borca girmesi, takımın yerle bir olmasına mı gerek vardı illa ki? Daha doğrusu zaten yapılması gerekenlerin ne olduğunu anlamak için SEÇİME mi ihtiyaç vardı? Veya seçimde değil, çünkü bu ilk seçiminiz değil, karşınıza rakip çıkmasına mı? Siz zaten kulübü profesyonelce yönetseniz milyonlarca taraftar size karşı tutum alır mıydı?

Takım sadece Musfata Denizli'nin eline ve ruh haline bırakılmış durumda. Hesap soran yok. İşin başka bir trajikomik yanı da böyle bir çalışma ortamı sunulan Hoca'nın Başkan'a yaptığı. Her alınan başarısız sonucun Başkan'a onlarca oy kaybettirdiğini görememesi için kör olması lazım.

Sanki Mustafa Denizli, Yıldırım Demirören'den sene başında ayrılmasına izin vermediği, emekli piyangosu Milli Takım Teknik Direktörlüğünü kaçırttığı için intikam alıyor.

Neyse seçimi sonraya bırakıp takımımıza gelelim.

Beşiktaş'ın öncelikle Tabata sorunu çözmesi gerekiyor. Beşiktaş'ın hazırlık maçları, kupa maçlarında bile oynatmadığı, maçları kaybederken oyuncu değişikliklerinde alternatif olarak bile kullanmadığı 8 milyon euro kulübü de oturtmaya hakkı yok.

Çözümde; hiç zaman kaybedilmeden Delgado oynasın veya oynamasın Tabata'nın başka bir takıma kiralanması. Beşiktaş'ı düşündüğüm için satılması diyemiyorum, çünkü satılmaya çalışılsa ne kadara satacakları malum? Bu arada Hoca bu konu yüzünden de Başkanı'na ciddi oy kaybettiriyor?

Tabata'dan sonra çözülmesi gerek başka bir konu Serdar Özkan. Bu çocuk ile resmen dalga geçiliyor. İlk yarı neredeyse hiç bir maçta oynatılmayıp direk derbi maçlarında yarım devre oynatıldı. Tüm güveninizi vererek bir kaç maç kendi mevkisinde oynaması için isminin Rodrigo Serdar mı olması lazım?

Bu çocuk değil miydi birkaç yıl önce Messi ile kıyaslanmaya başlanan, Milli takıma kadar yükselen, Liverpool'a gol atan, sağ kanatı Keita gibi kullanan. Tello'ya gösterilen sabrın, anlayışın yüzde biri dahi niye gösterilemiyor?

Bakın son maçlarda Beşiktaş kaç adet yerini bulan kanat ortası yapabilmiş? Bir adet. O da Hamburg maçında ilk yarının son anlarında Serdar Özkan'ın sağ kattan Holosko'ya yaptığı ve Holosko'nun da kale önünden kafa ile dışarı attığı top, başka yok.

Sonra Beşiktaş gol pozisyonuna giremiyor oluyor. Kanatları kullanamazsan, pas yapamazsan, duran topları değerlendiremezsen giremezsin tabii.

Son bombamızda Fabian Ernst. Takım en başarılı oyuncusu ya ona da el atmadan, performansını bozmadan, faydalı olduğu yeri değiştirmeden duramadı sayın Denizli.

Yeni 10,5 numaramız Ernst! Hayırlısı olsun.

Bakalım daha neler göreceğiz....

13 Ocak 2010 Çarşamba

Duran TOP

Bırakın Türkiye'yi Dünya'da duran topları bu kadar anlamsız ve etkisiz kullanan takım var mı acaba? Bıktık artık sürekli aynı yere top kesilmesinden, hiç bir alternatif
üretilmemesinden.

Atamıyorsun bir de üstüne kornerden adam paylaşamayıp, gol yiyorsun. Hem de maç boyu tek korner kullanan takımdan. Peki sen kaç korner kullanmışsın ON, bir de en az onbeş defa serbest vuruş. Sonuç SIFIR. Yazık çok yazık.

Tello'ya şu soruyu sormak istiyorum. Sen mi gerçekten bu kadar beceriksizsin, yoksa sana duran topları aynı şekilde attıranlar mı? Gerçi bir insan beceriksiz olsa tüm maçlarda onlarca duran topu aynı yere atamaz! Diğer oyuncularda kullandığında (Nihat vb.) aynı yere atıyor zaten. Demek ki birileri bu şekilde atmasını istiyor!

Aynı beceriksizlik taç atışlarında da var. Elimizle bile bir topu rakiplere veriyorsak daha ne yazmak gerek bilemiyorum.

İbrahim Kaş, Uğur İnceman, Ramazan ve son 15-30 dakika harici Yusuf bu takımın oyuncuları değiller. Yenilen gollere bakın başrollerde hep bu oyuncular var. İlk gol Uğur adama eskortluk yapıyor, Ramazan da kararsızlık ile arada kalıyor. İkinci gol de sol kanattan ceza sahasına gelen ortaya Ramazan boşa çıkıyor, anlamsız bir gol daha. Üçüncü gol de İbrahim Kaş her zaman ki gibi dağınık, kontrolsüz müdahale de bulunuyor ve penaltı.

Tesadüfen pozisyon hatası falan değil bu örnekler, her maç aynı şeyleri yaptıkları için yazıyorum. Beşiktaş gibi bir takımda oynayan oyuncuların kapasitesi maalesef işte bu.

Futbol da orta sahaya hakim değilsen, bloklarının orası kopuksa başarılı olamazsın. Gol atabilmek için de hücüm organizasyonuna yoksa asist yapacak oyuncuya ihtiyaç var.
Beşiktaş'ta hangisi var?

Çıkan oyuncularla takım 4-2-4 oynuyor, hatta Uğur'u da saymazsak 4-1-4. Yani Orta saha yok, bloklar kopuk. Gol atabilmek için organizasyon yok, asist yapacak oyuncu da yok. Duran toptan atma şansın pardon yeteneğin, becerin zaten yok.

Bunların üstüne oyuncu değişiklikleri evlere şenlik. Mücadele gereken maçta güçsüz, kırık tedirginliği olan ve açık alanda iyi oynayan Holosko oyuna giriyor, sanki 3-1 öndeymişsin gibi. Pozisyona girme ve asist sıkıntın varken de Nobre giriyor.

Hepsinden daha önemli olan da bir takım bu kadar ruhsuz nasıl olur? Takım tabii ki maç kaybedecektir, sorunumuz maç kaybetmesi değil. Sorun; mücadele etmemesi, kimliksiz, ruhsuz bir şekilde 90 dakikayı tamamlaması yani yeniliyor olmasına rağmen direniş gösterememesi. İşte bu kabul edilecek bir şey değil.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Beşiktaş'a Değil Türk Futboluna İhanet

Uzun yıllardır bir maçtan bu kadar keyif aldığımı hatırlamıyorum. Hem de bir hazırlık maçından! Nedeni de Necip Uysal ve Rıdvan Şimşek. İnşallah fazla nazara gelmezler ve çok çalışmaya devam ederler.

Fabian Enst Beşiktaş'a geldiğinde tamam işte budur demiştik ya işte Necip için de aynı şeyi söylüyorum. Hatta iddia ediyorum Enst'ten daha iyi olacak. Hırsı, mücadelesi, tekniği ve top kullanma yeteneği üst düzeyde. Hatta tekniğini ve top kullanma yeteneğini Fink ile kıyaslanmaz bile. Beşiktaş aradığı oyuncuyu kendi içinde kendi kanında bulmuştur.

Aynı şekilde Rıdvan Şimşek'te kendine yapılan, içine Cafu kaçmış benzetmesini fazlasıyla hak ediyor. Maç'ın 27 inci dakikasındaki çıkışı ve Tabata'ya verdiği akıl dolu pas müthişti. Beşiktaş artık stoperlerden sağ bek yaratma sevdasından vazgeçilmeli ve ısrarla bu hazineyi kullanmalı.

Sonuçta önemli olan bu kaynakları kullanabilmek ve işletebilmek. Türkiye'nin de milyarlarca dolar yer altı kaynakları var ama kullanamıyor, işletemiyor. Beşiktaş kaynaklarını ve gençleri kullanamamaktaki beceriksizliğine (Batuhan, Aydın Karabulut vb.) devam ederse başta kendine ama sonunda Türk Futboluna ihanet etmeye devam etmiş olur.